YÜZ YILDA OKUMA YAZMA ORANI YÜZDE ONDAN YÜZDE DOKSANSEKİZE YÜKSELDİ.

Mahir Ünal'ın talihsiz konuşmasını yaptığı toplantısında olsaydım, şunları söylerdim.

 

***

 

Kurtuluşumuzun  savaşını verirken;  Hindistan’daki müslümanların hiçbir şart koşmadan ülkenin bağımsızlığı için doğrudan Ankara’ya Mustafa Kemal Paşa adına parasal yardım  gönderildiğini biliyoruz.

 

***

 

Milli mücadeleden sonra kalan  parayla Türkiye İş Bankası'nı kurmuştu büyük önder.

 

***

 

Bu paralar kendi adına geldiği için kurduğu bankanın %37'si Mustafa Kemal hisseleriydi.

Atatürk, 5 Eylül 1938'de Dolmabahçe'de vasiyetine son şeklini verdi. El yazısıyla hazırladığı vasiyetini 6 Ekim 1938'de İstanbul 6. Noteri İsmail Kunter'e teslim etti. Atatürk'ün vasiyeti, 28 Kasım 1938'de Ankara 3. Sulh Hakimliği'nde açıldı.

İş Bankası hisselerini Cumhuriyet Halk Partisi'ne bıraktı fakat koşulları vardı.

 

***

 

"Buradan gelecek kar payının bir kuruşuna dahi dokunamazsınız" dedi.

 

Bu paralar Türk Dil Kurumu'na ve Türk Tarih Kurumu'na her yıl eşit olarak ödenecektir.

 

Bu kurumları kurmasının sebebi tüm batı ülkelerinin bizleri barbar görüp sizin tarihinizin yok demelerindendi.

 

***

 

Mustafa Kemal ; Türk tarihi ve kültürünü güçlendirmek ve dünyaya tanıtmak   için bu kurumları kurdu. Günümüze kadar geldi.

Türk kültürünün ve medeniyetinin dünyayla yarışmasının en önemli kaynakları bu iki kurumdur.

 

Dış güçlerin etkisinde olduğunu düşündüğümüz bazı odaklar Türklerin Arap ve Ortadoğu kültüründen etkilenmesi için bu iki kuruma hep saldırmışlardır.

 

Bu kültüre karşı çıkan başka kim vardı?

 

Son Osmanlı Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi "Allah beni Türk olmaktan korusun" diyordu. Yunanistan'a kaçarak oradan saldırmaya devam etti.

 

***

 

Halkın okur yazarlık oranı Cumhuriyetten önce %10 du. Saray ahalisinin oranı yüksekti ama halkla iletişimi kopmuştu.

 

***

 

Konuşma dili için ise iki örnek üzerinden anlatmaya çalışayım.

İlk örnek;

“Hararet nardadır, saçta değildir

Keramet baştadır, taç'da değildir

Her ne arar isen, kendinde ara

Kudüs'te, Mekke'de, Hac'da değildir”

 

Şimdide ikinci örneği söylüyorum;

“Merdüm-i Dideme Bilmem Ne Füzun etti Felek

Eşkimi kıldı füzün giryemi hün etti Felek

Şirler pençe-i kahrımdan olurken lerzân

Beni bir gözleri ahuya zebun etti Felek”

 

Birinci şiirin yazarı: Hacı Bektaş-ı Veli,

Hacı Bektaş-ı Veli 1271 yılında öldü. Yani Osmanlı Devleti kurulmadan 28 yıl evvel.

 

O gün yazılan bu şiiri bugün anlamayacak hiç bir kimse yoktur. Aynı tarihlerde yaşayan Karacaoğlan dizelerini de anlamayacak kimse yoktur. İşte bu Türkçe'dir.

 

Şimdi ikinci şiirin yazarını söyleyelim: Yavuz Sultan Selim Han'dır.

Yavuz Sultan Selim'in yazdığı şiiri Türkçe'ye çevirip anlayabilecek kaç kişi vardır bu toplantıda? Ben  kimse yoktur diyorum.

 

Çünkü tamamı Farsça'dır.

 

***

 

“Sizi geçmişinizden kopardılar” dediğiniz topluluk işte bu topluluktur. Yani Sayın Ünal halk zaten sarayın dilini bilmiyordu ve anlamıyordu. Halk kendi içinde iletişim kuruyordu saray kendi içinde. Dedelerinin mezar taşını okuyamayanlar zaten İngiliz gemileri ile kaçtılar. Kalanlar mezar taşlarını okuyabiliyorlar. Merak buyurmayın. 

 

Her şeyi Araplaştırmaya çalışarak Türkçeye saldırmanızın sebebi ne olabilir? Bu konuda bir talep mi aldınız? Halkı galeyana mı sevk etmek istiyorsunuz? Okur yazarlık oranı %10 dan % 98 e yükselmiş, felsefe ve edebiyatta yazılı ve sözlü gelişmeler dünya seviyesine gelmişken dert ne?

 

Bu alfabe ve dil  eleştirinizi  kabul etmiyorum ve ciddiye almıyorum. Alkışlayanları da esefle kınıyorum.