Ey Rumeli Evladı, özünü unutma! Sen Evladı-ı Fatiha’n falan değilsin!
Sen Karaman Beyliği’ne aitsin.
Sen Hacı Bektaş’ın, Rumeli Bektaşiliği ’ne mensupsun.
Sen Selçuklu İmparatorluğundaki, Ahilerinin torunusun.
Selçuklu İmparatorluğu zamanında Anadolu, Moğol istilasına uğradığında şiirleriyle ve beyitleriyle ünlü, Mevlana Celalettin Rumi işgalcilerle işbirliği halindeydi. Ve tüm Mevlevi dervişlere, halkın işgale direnmemesi için söylevler çektiriyordu.
Peki, işgalcilere kimler direniyordu?
Tabii Ahiler. Ahi Evran ve beraberindekiler. Sonunda Moğollar Anadolu’ya girdiklerinde ve adım attıkları her yeri kıyımdan geçirdiklerinde Mevleviler değil, Ahiler öldürüldü ve tutsak edildi.
Anadolu Ahileri ve Türkmenlerin, Selçuklular devrinde Balkanlara göçlerini şöyle aktarıyor Kemal Karpat; 1260-63 yıllarında Sarı Saltuk ve beraberinde 12 bin çadır Türkmen, o zamanki Bizans imparatorunun da iznini alarak Karadeniz'in batı kıyılarına yerleşmiştir. Bu yerleşme neticesinde Dobruca ve civarında şehirler kurmuşlardır. 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi'nden çok önceleri Bizans İmparatorluğu'nun içerisine barışçıl yollarla yerleşmiş bulunan Türkmenler, kendilerine ya yeni yerleşim birimleri açmışlar veya o yörede yaşayan insanların yanına yerleşmişlerdir.(1)
Ayrıca, Osmanlı İmparatorluğu kurulduğundan itibaren en büyük tehlike olarak Karaman Beyliğini görmekteydi. Fatih Sultan Mehmet’e kadar savaşılmış fakat yok edilememişlerdi Karamanlılar.
Ancak ve ancak sulh sağlanıp Osmanlı’ya katılmalarıyla ve ordu içerisinde yeni bir düzenlemeyle Karamanlılar 1487’de feshedildi. Artık onlar en ön saflarda Rumeli’ye yürüyorlardı. Osmanlılar fethettikçe ön saflarda yer alan Karamanlılar, elde edilen topraklarda aileleriyle ikamet ettiler. Böylece Osmanlı’nın en korktuğu Karamanlılar artık uç sınırlarda yaşamlarını sürdürmeye başlamış oldular.
O uç sınırlardan Rumeli’ye, kendi kültürlerini de beraberlerinde götürdüler. Ahilikten gelen “dede” becerilerini ve kültürlerini sürdürdüler, örgütlendiler. Bektaşi tekkeleri açtılar. Tıpkı Gazipaşa, Manastır veya Harabati Baba gibi. Ve halen bu tekkeler yaşayan bir tarih niteliğinde varlığını sürdürüyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’de kayıtlara göre Manastır Bektaşi Tekkesi mensubudur. Ve Kurtuluş savaşı döneminde Kuvayı Milliyecilere en büyük desteğin de Anadolu Bektaşi’lerinden geldiğini unutmamak gerekir. Tıpkı Cumhuriyeti kuran derneğin adı Rumeli ve Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri gibi.
Kurtuluş mücadelesi yıllarından bir anekdot ile devam ediyoruz; Atatürk ve arkadaşları 23 Aralık 1919 Pazar günü Hacıbektaş ilçesine gelmiştir. Bu gelişinde Hacı Bektaş evlatlarından Çelebi Cemaleddin Efendi’nin konağında kaldığını, ayrıca Salih Niyazi Baba’yı ziyaret ederek birlikte yemek yediklerini ve her iki Bektaşi büyüğünün de Milli Mücadeleye destek sözü verdiklerini biliyoruz.(2)
Şimdi bugünlere geldiğimizde Rumeli’den göçeden ailelerin çocukları, torunları tarihlerini ne yazık ki bilmiyorlar. Ya da eksik biliyorlar. Bazı Rumeli dernekleri ve kurumları dillerine “Evladı-ı Fatiha’nın torunusun, şöyle şanlısın” diyerek Osmanlıcılık üzerinden siyaset ve ticaret yapmaya yıllardır devam ediyorlar.
Rumeli göçmenlerinin dikkat etmesi gereken şu ki; Bu Osmanlıcılık kisvesiyle siyaset ve ticaretlerini yapanlar, hedefledikleri koltuklara ulaştıklarında onları unutacaklardır… Tıpkı Karamanoğullarının bugün unutturulduğu gibi.
Kaynak kitaplar;
(1) Kemal H. Karpat, Dağı Delen Irmak, Söyleşi: Emin Tanrıyar, İmge Kitabevi, Ankara, Ekim 2008, s.18.
(2) M. Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, C. II, s. 492, 493, Ankara 1986
(3) Prof. Mikail Bayram, Ahi Evren ve Mevlana Mücadelesi. NKM Yayınları