Mehmet Diribaş Kanal İstanbul'un ülkemize ve İstanbul'a getireceği zararları yazdı.
Anlaşılan o ki, iktidar çok kararlı ve Kanal İstanbul’un temelini Türk halkının büyük bölümü karşı çıkmasına rağmen atacak.
Peki o zaman millete soralım...
Derhal referanduma gidelim. İster İstanbul sınırlarında içinde yaşayanlar arasında, isterseniz Türkiye çapında sandığı kuralım.
İstanbul’un 800 bin oy farkla seçilmiş, toplamda ise Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı Bahçeli kadar oy almış Ekrem İmamoğlu’nun ve toplumun büyük kesiminin karşı çıktığı bir Kanal İstanbul Projesi’nin, gerek çevresel gerekse ekonomik sebeplerden kaynaklı olarak yapılması sakıncalıdır.
Millete sormadan başlanamaz.
Milletten korkmuyorsanız buyrun sandığı kuralım ve tek soru soralım; Kanal İstanbul’a ‘Evet’ mi, ‘Hayır’ mı?
Millet ittifakı’nın tek hedefi sandığın kurulmasını sağlamak olmalıdır.
Öte yandan, dört başlıkta “kanala niçin karşı olduğumuzu” da anlatalım.
Birincisi; Marmara Denizi’nin geldiği nokta ortada, müsilajdan deniz görünmüyor. Bunun sebebinin, çevresinde yaşayan 25-30 milyon insanın atıklarının yarattığı kirlilik olduğu biliniyor. İktidar, ileri biyolojik arıtmaya ayıracağı parayı kanala ayırıyor. Marmara Denizi tamamen foseptik çukuru mu olsun istiyorlar soracağız.
İkincisi; İstanbul her yüz yılda orta; her iki yüz elli yılda yüksek; her beş yüz yılda birçok yüksek şiddetli depremlerle sarsılıyor. Üç zaman diliminde de süre doldu. Adalar’ın güneyinden geçen fay hattının kenti yerle bir edeceği, iyimser hesapla yüz binlerce kişinin öleceği öngörülüyor.
Adalar demişken bin yıl önce 11 olan ada sayısı bugün 9... Kalan iki ada bin yıl önceki depremde suya gömüldü, Küçük Vordonos ve Büyük Vordonos adaları. Merak edenler Büyükada-Maltepe arasındaki Vordonos fenerlerine yaklaşıp suyun dibine baksın, çöken iki adanın binaları suyun altında öylece duruyor.
1509 depreminde –ki Osmanlı tarihçileri “Kıyameti Şuğra”, yani “Büyük Kıyamet” olarak adlandırır– Marmara Denizi’nde tsunami yaşanmış ve surları aşan dalgalar yüzünden İstanbul’da insanlar boğularak ölmüştür. Böyle bir tehlike kapıya dayanmışken en hızlı şekilde İstanbul’da yapıları dönüştürmeye ayrılması gereken bütçe Katarlılara yeni bir kent yaratmaya harcanıyor, akıl alacak gibi değil.
Üçüncüsü; İstanbul tarih boyunca su sıkıntısı çekmiş bir kent. 1800 yıl öncesinde 202 km uzaklıktaki Vize’den su getirilmiş. Ve şimdi Sazlıdere ve Küçükçekmece gölleri yok edilip kanala katılıyor. 15 milyonluk bir kent bir damla suya muhtaç iken iki göl yok ediliyor, Terkos’un da su toplama havzası daraltılıyor. Küresel ısınma ve kuraklık en önemli sorunlar iken hangi akla hizmet böyle bir şey yapılıyor.
Dördüncüsü; kanala gerçekten ihtiyaç yok. Deniz taşımacılığı her geçen gün önemini kaybediyor. Üstelik bir gemi, ücretsiz geçeceği bir boğaz varken kanaldan niye geçsin?
Yarın çocuklarımız ve torunlarımızdan beddua işitmemek için kanala karşı çıkmak gerekiyor.
Millete soralım, hem de hemen: DERHAL REFERANDUM!