Mağlova Kemerindeki Belgrad’lılar

Yaz sıcaklarıyla, hafta sonları gidip piknik yaptığımız, dinlendiğimiz mekânlardandır Belgrad ormanları. Bazen sabahları yürüyüş ya da koşuya gideriz. Bu ormanlar, İstanbul’un akciğerleri gibidir. Kuzeyden gelen temiz rüzgârı ile şehrin oksijen deposudur.

Peki, bu ormanın adı neden Belgrad’dır diye düşündürür ziyaretçilerini ve hemen içindeki Mağlova Kemeri tüm ihtişamıyla gözlerimizi kamaştırırken, tarihten sahneler gelir aklımıza, Reha Çamuroğlu’nu okurken İsyan yapan Yeniçerilerin, Belgrad ormanına kovalanmasından ve ormanın isyancılarla beraberinde yakılması da sanki canlanır zihnimizde.[1]

Kısacası Mağlova ve Belgradlılar ile ilgili bilgileri şöyle aktarabiliriz;

İlk su yollarını Roma İmparatoru Hadrianus (117-138) yaptırmıştır. İstanbul, Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olunca, Hadrianus’un yaptırdığı su yollan da yetersiz kalmıştır. IV. yy’da İmparator Valens, kentin su düzenini yemletmiş, çeşitli eklerle genişletmiştir. Kente Trakya’dan kemerlerle getirilen su, dağıtılmak üzere sarnıçlarda toplanıyordu, İstanbul’a su getiren kemerlerin en yakını Eyüp’teki Mazlum Kemeri‘dir. Osmanlılar’ca da onarılarak kullanılan kemer 104 m uzunluğundaydı. Kesme taştan yapılmış olup, beşi tek katlı, 11 gözden oluşmaktaydı. Atpazarı, Ayasofya, Yenibahçe semtleri, kentte suyun toplandığı üç bölgeydi. [2]

Mağlova Kemeri ya da Muallakkemer, Mimar Sinan tarafından 1554-1562 yılları arasında İstanbul'da, Alibey Deresi vadisi üzerinde yapılmış olan su kemeri. Bugün Sultangazi ilçesi sınırlarında bulunan Cebeci köyü yakınlarındadır. 1563 yılında selden zarar görmüşse de aynı yıl onarılarak eski haline getirilmiştir. Alibeyköy barajının göl suyu yapıtın dörtte birini kaplamaktadır. Kemer İstanbul'a su taşımaya devam etmektedir.

Eser dünya su mimarisinin başyapıtlarından biri olarak kabul edilir. 36 metre yüksekliğinde ve 257 metre uzunluğunda olan kemer, iki katlıdır. Kemerin alt katında 8 büyük üst katında 8 küçük gözü bulunmaktadır. Alt katında bulunan gözlerden 4 tanesi diğerlerine nazaran daha büyük yapılmıştır. Genişlikleri 18,4 metredir. Üst katındaki orta 4 gözün genişlikleri ise 13,4 metredir.

Orman adını, Kanuni Sultan Süleyman'ın Sırbistan seferi dönüşü beraberinde getirdiği Belgradlıların yerleştirildiği Belgrad köyünden almaktadır. Köy sakinlerinin su kaynaklarını kirlettiği anlaşılınca padişah buyruğuyla köy taşınmış; bu tarihten sonra ormanın ve barındırdığı su kaynaklarının korunması için ilk kez resmî önlemler alınmıştır.[3]

Kemere "Muallak" denmesinin bir başka sebebini de, kaynaklarından çokça faydalanılan ve Pera Müzesi'ne kütüphanesini bağışlayan, İstanbul konusunda çok değer verdiğimiz Semavi Eyice Hocamızın aktardığına göre;

Mağlova Kemeri’nin adı hakkında çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Sadi Nirven bu adın Moğol Ağa’dan geldiği kanısındadır. 1542-1550 arasında İstanbul’u ziyaret eden P. Gilles’in yazdığı Latince kitapta, Mağlova Kemeri’nin bulunduğu Kydaros Deresi’ne (bugünkü Alibeyköy Deresi) halk tarafından Mahleva dendiği belirtiliyor. Tezkiretü’l-Ebniye’de ise, kemerden Mağlova ya da Muğlava diye bahsedilir. Tezkiretü’l-Bünyan’da bu kemere Muallak Kemer denmektedir. 1563 yılında meydana gelen selde yıkılan kemerler için tutulan resmi zabıtta ise kemerin adı Meğleve olarak geçmektedir.

Ayrıca Kemerin adı ile ilgili başka bir söylence de;

Malkoçoğlu ailesinin Rumeli’deki başarılarına karşın kemeri ve kemerin bulunduğu alanı padişah tarafından aileye tahsis etmesidir. Ve Mağlova isminin Ünlü Bosnalı aile olan Malkovic ya da bilinen adıyla Malkoçoğlu’ndan geldiğidir.

Semavi Eyice’den aktardığımız gibi Mağlova Kemeri Mimarını Sinan olarak kabul edilmektedir belki, ama bu su kemerinde çalışanlar Belgrad’dan getirilen Sırp işçilerdir. Sırp işçiler Belgrad’dan köle olarak getirilmiş olsalar da, öncelikle Süleymaniye Camiinde ve arkasından Mağlova kemerinde paralı olarak çalışmışlar. Çünkü Osmanlı geleneğinde Cami ve Hayratlarda çalışanlara köle dahi olsa ücret ödenmesi şart imiş. Sırpların bu çalışmada kendilerine neden yer verildiği hala bilinmemekte olup, Uzmanlıklarından mı yoksa dönemin ünlü paşalarından, Sokullu Mehmet ile bir bağlantısı olmuş mudur hala bilinmemektedir. İlçemizde değerler ve kaybolmaya yüz tutan eserleri unutmamalı ve ilgili kurumların destekleriyle yaşatılmalarına dikkat çekmeliyiz.

Ayrıca, Mağlova Kemerinin son günlerde Sultan Gazi Belediye Başkanı Cahit Altunay’ın, Orman ve Su İşleri Bakanlığına yaptığı bir girişimle Turizme açılması gündemde, Umarım ki bu girişimin sonunda Doğa ve Tarih Katliamı olmaz ve ilgili STK’lar konuyla ilgili gerekli hassasiyetleri gösterirler.

Kaynakça;

Reha Çamuroğlu – Son Yeniçeri / Everest Yayınları
Perran Yalçın – Mimar Sinan’ın Yolunda Su Kemerleri
Gülru Necipoğlu – Sinan Çağı / Bilgi Üniversitesi Yayınları
Semavi Eyice söyleşi - Toplumsal Tarih Dergisi / Sayı:165
Safvet Beg Başagiç – Bosna Hersek Tarihi