Ramazan ayları toplumun birbirine yardım ettiği, dayanışma da yarıştığı bir aydır. İslamiyet’te “komşun açken sen nasıl tok kalırsın” düsturuyla herkes elinden geldiğince çevresine yardım eder, kimi erzak kolisi, kimi fitre – zekatıyla, kimisi de modern zamanın çözümü olan market alışveriş kartlarıyla.
Mesela geçmiş zamanlarda Sadaka Taşları varmış. Anadolu ve Rumeli'de Selçuklu dönemiyle başlayan sonrasında Osmanlı döneminde de devam eden tarihi camilerin bazılarında bugün bile varlığını koruyan sadaka taşları, yardımlaşmanın en ince örneklerinden biri olarak dikkat çekiyor.
Cami avlularının en kuytu köşesine konulan ve hemen hemen bir insan boyuna yakın, üst kısmında küçük bir oyuk bulunan silindir şeklindeki taş, imkânı olan insanların, üzerindeki oyuğa bıraktıkları sadakalarıyla yoksula, rencide etmeden el uzatmasını sağlıyordu.
"Zengin yardım etmek istediği zaman, özellikle gece karanlık vakitler seçiliyor, sadaka taşına parasını bırakıyor. Fakir de yine o sadaka taşından sadece kendi ihtiyacı olduğu kadarını alıyor. Yani zenginimiz anlayışlı, düşünen insan; kibirli değil, gururlu değil. Zekatını, sadakasını verirken gözünün içerisine bakarak fakiri incitecek bir yapıda değil. Tamamen mütevazi ve işin hiç reklamına kaçmadan gizli yardım ediyor. Fakirimiz de bencil değil, diğergamlığı üzerinde ve geliyor, 'Benim ne kadar ihtiyacım var? 1 kuruşa', o 1 kuruşu alıyor. Kendisinden bir başka fakiri de düşünecek anlayışta." (1)
Sonuna geldiğimiz Ramazan ayı yaşadığımız topraklarda yardımlaşmanın en yoğun yaşandığı bir zaman dilimi. Bu yardımlaşma bazen iç huzur bulmak, bazen mecbur hissetmek bazen de dostlar yardımda görsün mantığı ile yapılıyor. Tabii tüm yardımları böyle sınıflandırmak doğru olmaz gerçekten ihtiyaç sahiplerinin yaralarına merhem olmak ve insan olmanın gereğini yerine getirmek için elinden geleni yapanları bunların dışında tutmak gerekir.
Son yıllarda özellikle Ramazan aylarında erzak kolisi çılgınlığı yaşıyoruz. Yanlış anlaşılmaması adına belirteyim tabii ihtiyaç sahiplerine yardım ulaşması hoş ancak her konuda olduğu gibi bunun da bir adabı olmalı. Bu konuda faaliyet sürdüren vakıf, dernek vb. kuruluşların bu yardımları devam ettirebilmek adına bu faaliyetlerinin tanıtımını ve bilgilendirmesini yapmaları gerekir bu şekilde yardımseverlerden katkı sağlayabilirler.
Ancak bir de madalyonun öteki yüzü var. Bugüne geldiğimizde bu tarihsel şuursuzluğumuzun da verdiği o dayanılmaz cüretiyle hazırladıkları erzak kolilerine isimlerini etiket yapıp sosyal medyada koliler ile fotoğraf paylaşan bunu sonraki zamanlarda talibi oldukları makamlara ulaşmakta bir basamak gören Belediye Başkan Adayları, Muhtar adayları vb. hepimizin dikkatini çekmiştir diye düşünüyorum. Bu geçmişten gelen “alan el veren ile el görmemeli” anlayışının nasıl terkedildiğini gösteren ve çok acı veren bir durumdur.
Dünyaya ve yaşama “ben” değil, “biz” penceresinden bakar; insanı bir nesne değil, yaşamın temel öznesi olarak kabul eder; bu nedenle de çıkara ve rekabete dayalı bu dünyaya karşı dayanışmayı, paylaşmayı ve dostluğu esas alanları daha da çoğaltırsak zorunluluk gibi görünen bugünkü yaşamlarımızı sürdürerek kaybolup gitmek yerine, yaşamı her şeyiyle paylaşarak geleceğe birlikte yürüyebiliriz.
İYİ BAYRAMLAR…
Kaynakça;
Konak Müftüsü Zeki Aksoy Yenişafak gazetesi söyleşinden.
Kaynakça;
Konak Müftüsü Zeki Aksoy Yenişafak gazetesi söyleşinden.