Merhabalar,
ÖZ’ e yolculuğumuz devam ederken bir kapıdan sonra diğer kapıyı çalıyoruz. Biraz oturup sonra gidecek bir misafir edasında değil de ev sahibi içselliğini yakalayabiliyoruzdur umarım.
Hepimizin hikayesi…
Döllenme, tek bir spermin yaklaşık 300 milyon diğer spermle mücadele edip inanılmaz olasılıkları atlatarak yumurtayla birleşmesi ve bizlerin dünyaya gelmesidir. You tube’da ‘’spermlerin dişi vücudunda yolculuğu’’ adıyla bir video mevcut. Muhteşem bir varoluş hikâyesi. Onu seyrettikten sonra düşünmeye başlıyorsun.
Bir kere, milyon tane spermin içinden kazanarak seçilmiş olarak geliyoruz, çok özeliz yani. Öte yandan daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi, biz her tür yazılım ve donanıma sahip olarak geliyoruz bu dünyaya. Peki durum böyleyken ne oldu da ya da ne oluyor da biz bunları unutup kendine dahi güvenemeyen insanlar oluyoruz? Uçsuz bucaksız denizde kilometrelerce yüzebilen bir insan küçücük havuzda boğulur mu sizce? Yaratıcımıza ya da evrene güveniyor muyuz?
Tam anlamıyla sevgiyle ve yüksek bilinçle yaratıcımızın ya da evrenin idrakine varabilmiş olsaydık aynı duaları edip durur muyduk düşünelim… Ne istediğimizi yürekten hissederek bir sefer dileyip gerekeni yaptıktan sonra bırakmıyor olmamız güvenmediğimiz anlamına gelmiyor mu acaba? Güveniyorsak neden korkuyoruz?
Korkunun kaynağı bilgisizliktir, der Ralph Waldo Emerson. Ebeveynlerimiz biz dünyaya geldiğimizde bizi boş havuz gibi düşünüp kendi öğretileriyle doldurmaya başlarlar. Kötü niyetli olduklarından değil tabiİ onlara da öyle öğretilmiştir, gelenek bozulmaz. Çocuğun her itirazında, bazen açıkça bazen de aba altından sopa gösterilerek korkunun tohumları ekilir küçücük beyinlere. Ebeveynlerin çocuğu keşfetmesi gerektiği yerde, çocuk onları keşfetmek zorunda bırakılır. Benim kuşağım ve öncesi bu talihsizliklerle mücadele etmek durumunda kaldı. Şimdiki nesil şükür şanslılar, bilinç düzeyi daha yüksek ebeveynlere sahipler…
Güven önce ailede köklerinden yok edilir sonra toplumu dizayn eden mühendisler (!) devreye girer. Toplum ilk önce inanca dayalı kurgulanır bu kişiler tarafından ve böylece korkular yaratılır, insan
bağımlı kılınır. Bir avuç güç delisi insan, tüm dünyayı yönetmek adına kaoslar yaratır. Ailede ekilen korku tohumlarını bu kişiler filizlendirmeye, büyütmeye başlarlar. Böylelikle insanlığı sürüye indirgemiş olurlar. Kendine güvenmene izin vermezler. Bilinçler açılsın, halk yükselsin istemezler. Kendine güvenen insan özgür insandır çünkü. Özgür insanı yönetmek zordur, ne zaman ne yapacağını kontrol edemezler çünkü.
Oysa ki varoluşunun farkına varabilmiş bir insan, yaratıcısına sevgiyle açarsa kalbini ve uyumlanırsa evrene, kendine de güvenir yaratıcısına da. Güven tam anlamıyla yerleşirse bilince gerçek hayatı başlamış olur o insanın. Çünkü farkındadır artık varoluşunun.
Kuş Bernie uçmaktan korkuyordu. Bir gece annesi, diğer kardeşleri gibi onu da ağaçtan itiverecek ve uçamayıp yere çakılacak diye gözüne uyku girmiyordu. Ayağını iple yuvaya bağlayıp, annesi nihayet bir gece onu aşağı ittiğinde havada asılı kalınca kendini beyin doktoru Sigg’in karşısında buldu. Doktor neden korktuğunu sordu. “Ben havaya inanmıyorum” dedi Bernie. ‘’Onu göremiyorum. Herkes uçuyor evet ama ben havayı göremediğim için uçmak bana göre değil’’. Doktor ’’Havayı göremiyorsun, peki gerçekten koktuğun nedir?” diye sorunca Bernie yere çakılmaktan korktuğunu söyledi. Kendisinin yere çakılmasına neden olacak şeyin ne olduğu sorusuna “Yerçekimi” diye cevap verdi. Doktor “Sen şuan yerçekimini de göremiyorsun, öyle değil mi?” diye sordu ve devam etti. ‘’Sen yuvadan aşağı atladığında yerçekimini kanıtlayabilirsin. Ama sen yuvadan aşağı atladığın anda havanın varlığını da kanıtlayabilirsin çünkü o tıpkı yerçekimi gibi oradadır. Onu göremezsin ama gerçekten oradadır”. Hikâyenin sonunda tahmin edeceğiniz üzere Bernie aşağı itilmeyi beklemeden uçar ve o ilk gün uçmaya doyamaz. Çünkü kuşun ÖZ’ünde uçabilmek zaten mevcut değil midir? (Kryon’un “Yeni Başlangıç” kitabından alıntıdır)
“Bulanlar ancak arayanlardır” der Mevlana.
İç sesimizi yüreğimizden hissederek hayata karşı esnediğimiz, maskelerimizden arınıp ÖZ’e doğru uçmaya doyamadığımız güven dolu yaşamlarımız olsun.
Sevgiyle kalın.
ÖZ’de kalın…