Merhabalar,
Dünyanın en büyük radyo teleskopu uzayda akıllı yaşamı incelemeye başladı. Çin’de 2011 yılında yapımına başlanan ve 2016 yılında devreye giren FAST isimli bu yeni teleskobun 500 metrelik çapa sahip olduğu ve uzayda yaşam arama çalışmalarına katkı sağlaması bekleniyor. Aynı zamanda çok kapsamlı özellikleri olan ve hassasiyeti çok yüksek bu araç evrendeki başka gezegen ve yıldızları da keşfe çıkacak.
Dünyada bu gezegeni yok etmeden yaşamayı başarsaydık, cenneti yaratsaydık yine de yeni bir dünya arayışımız olur muydu acaba? Ya da sadece meraktan arıyor olsaydık… Sadece biz mi varız? Evrende bir yerlerde yaşam var mı? Dünyadan öncesi var mı? Vs. vs.
Oysa ‘’Her insan yeni bir dünyadır’’ keşfedilmeyi bekleyen. Öyle değil mi?
Dünya, atomun parçalanmasından oluşmuştur büyük patlamayla, bilimsel bilgiler öyle der.
İnsan bedeninin yaşayan temel birimi hücre olarak tanımlanmıştır, tıp bilimi öyle der.
Zigot (hücre birleşmesi) ve atomlar arasında da büyük benzerlikler keşfedildi bilim adamları tarafından.
Ve tıbbi olarak insan vücudundaki her hücre türü belirli bir fonksiyonu yerine getirmek üzere yapılandırılmıştır. Bu hücrelerin 25 trilyonu akciğer ve dokular arasında oksijen naklinde görev alan eritrositlerdir. Diğer türden hücrelerin sayısı da 50 trilyonu bulur yani insan bedeninde 75 trilyon hücre yer alır.
Şimdi bu yeni hassas teleskop, şu ana kadar bildiğimizden emin gibi olduğumuz bütün yıldız, gezegen bilgilerimizi değiştirecek ve insan bedenindeki hücre sayısına eşdeğer bilgileri verecek olursa şaşırmak lazım mı? Zira Hacı Bektaş Veli, arşa benzetilen İnsan-ı Kâmil’in vücuduyla dünya arasında çeşitli yönlerden münasebet kurmaktadır. İslam mutasavvıflarınca “vücut name” denilen eserlerde de bu konuya değinilmektedir.
Dünyadaki yer ve gök insanda arka ve tabana. Yedi kat gök deri, et, kan, damar, sinir, kemik ve iliğe benzetilmiş. Bulut ve yağmur kaygı ve gözyaşına benzetilmiş. Dağlar kemik başlarına. Irmaklar gözyaşına. Yerleşim yerleri endamlara benzetilmiş. Ağaçlar parmaklara. Otlar kıllara. Çalılar kollara. Saf su ağız suyuna. Kirli su kulak suyuna benzetilmiş. Vücudumuzun en küçük parçasını değiştirmeye ya da kesip atmaya çalışalım, bütün vücut bundan etkilenmez mi? Bedenin çalışmasında bir aksaklık olmaz mı? Bir de bu durumu dünyaya uyarlayalım… Ekolojik dengeyi korumaya çalışan tüm çevrecilere de büyük selam olsun…
İnsanoğlunun buluşlarının çıkış noktası aslında kendi bedeninin düzeni ve çalışma şekli değil mi?
Bu durumda insan, aslında dünyanın küçültülmüş minyatürü mü?
Peki, konumuz insan ve öz benliğiyken ben bütün bunları neden anlatıyorum ki? Anlatıyorum çünkü insan evrendeki her şeyle bir bütün ve bunun farkında olursa kendisinin de farkında olur. Doğada gerçekleşen olaylarla, insan duygularının ve rahatsızlıklarının sebep-sonuç şekillerinin benzeştiğini fark eder. Bir su taşkını olayını neden ve sonuçlarıyla incelerse insan, kendi duygularındaki olumsuz coşkunun zeminini ve damarlarındaki rahatsızlığın nedenini bulabilir mesela…
Doğada insanın dokunmadığı bir alanı gözlemlediğimizde her şeyin sorunsuz işlediğini fark ederiz. Orada her şey mükemmeldir. İnsan da kendi haline bırakılıp hiçbir etkileşime tabi tutulmazsa kendi özünü yaşama uyarlayacak ve onun için her şey güzel olacak. Kendimizi keşfe çıkalım…
Bizler kendi özümüzle yetişmediğimizden ve sürekli dışardan etkilere maruz kaldığımızdan önceliklerimizle bencilliklerimizi karıştırmışız. Oysaki sadece başımızı sokacak bir ev öncelikse daha fazla ev almaya çalışmak kendimizden (hem sağlık, hem de ruhen) neler alıp götürüyor bir düşünelim…
Bir yazımda işten ayrılma sebebimi yazacaktım ya işte şimdi anlatayım. Firmada çalışan 200 -250 kişi için dosya açtım. Hem çalışma arkadaşlarımı tanıma şansım olacaktı hem de personelin firmayla ilgili düşüncelerini ve beklentilerini öğrenecektim. Ayrıca önümüzde zam dönemi vardı ve oranları belirleyecektim. Her gün 10 kişiyle 15 dakikalık görüşmeler yaptım ve dosyalarına işledim. Özellikle evi kira mı, başka çalışan var mı, çocuk okutuyor mu, bakmakla yükümlü oldukları başka insanlar var mı gibi sorularla düşük maaş alanlara iyileştirme yapmayı ve dengelemeyi hedefledim. Sonra da patronumla bu bilgileri paylaşıp beklentilerinin ortalamasını ilettim. “Peki, ama bir şartla” dedi. “Önümüzdeki 3 ay içinde var olan siparişlerimizi sorunsuz ve istenilen tarihte teslimini sağlarsanız?”
Birimlerin şefleriyle toplantı yapıp durumu anlattım ve mesai planlamasını yapıp bana getirmelerini istedim. Şefler de personelle konuştu. Her şey sorunsuz bir şekilde işledi. Hatta bir gün tezgâh başında zor çalışan birisini fark ettim. Ve sorduğumda, bana bir söz verdikleri için hasta da olsa çalışacağını söyledi.
Zam dönemi geldiğinde, oran bir sürü anlamsız ve inandırıcı olmayan nedenlerden aşağı çekildi. Ama bana konuşulan oranın da üstünde zam yapılmıştı ve sonuçta ben o insanlara sözümü tutamamıştım. Konuşmaya gittiğimde personele anlatmam üzere bana bir sürü mazeret anlatıldı. Ben de toplantı yapıp durumu anlattım. Pazarlama ve satış eğitimleri almış biri olarak durumu kurtarabilirdim ve onları yapılan yeni orana ikna edebilirdim. Ama insanlara “hikâye” anlatmak hiç içimden gelmedi ve hepsinden özür dileyip istifa edeceğimi açıkladım ve gerçekten paraya ihtiyacım olduğu, para kazanmam gereken bir dönemde istifa ettim. İç sesim de bana dedi ki; “Söyle patrona bu gidişat onu kötü sona götürür” ve çıkarken bunu da ona söyledim. Daha sonra duydum ki; şirket piyasadan çekilmiş.
Ben kendi yolculuğumda fark ettim ki, iç sesim beni harika yönlendiriyor ve sonuç her daim güzel oluyor. Tanışın iç sesinizle bir an önce. Doğayla bütünleşin ve o mükemmel işleyişin akışına bırakın kendinizi…
Sen kendini iyi tanır ve sahip olduğun değerlerin farkında olursan, evren bütün kapılarını sana açacaktır. Unutmayın dünya bize emanet biz de dünyaya…
Sevgiyle kalın.
ÖZ’de kalın…