Eyüplü Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz 15 Temmuz darbe girşiminin perde arkasını Hürriyet Gazetesine verdiği söyleşide değerlendirdi
KUMPAS DAVALARI YUMUŞAK DARBEYDİ
- Balyoz kumpası yaşanmasaydı bugün muhtemelen hangi görevde olacaktınız?
Ben çok büyük bir olasılıkla koramiraldim. Deniz Kuvvetleri’nde ya saha komutanıydım ya kurmay başkanıydım ya da eğitim komutanıydım. Muhtemelen de 2017’de oramirallik sırasına girerdim.
- Sizler cezaevine gönderilince boşalan kadrolara getirilen isimler, şu anda 15 Temmuz’daki darbe ekibinin içinde.
Ama biz bunu hep söyledik. Ergenekon, Balyoz, Casusluk, amirallere suikast, Kafes, Internet andıcı... Bunların hepsi aynı şey. Bunların hepsi soft coup’tur (yumuşak darbe). Birinci darbe bunlardır, ikinci darbe silahlı geldi. Kumpas davalar yani birinci darbe, hükümetin lehine yapıldı. Bizim içeri alınmamız Atlantikçi bir planın gereğiydi. 1980’den itibaren 30 yıllık hazırlık yapan FETÖ’ye mensup subaylar, astsubaylar kademe kademe stratejik mevkilere getirildi. Fakat hükümetle Atlantik yapının rotaları arasındaki makas açılınca hükümet zaten kumpası bildiğinden sahte kumpas davalarda yargılanan hemen hemen herkesin beraatının önünü açtı. Ama geç kalındı. Atı alan Üsküdar’ı geçti.
TSK İÇİN YIKIMIN BAŞLANGICI ÇUVAL HADİSESİ
- Sonra AK Parti iktidarının ‘paralel devletle mücadele’ diye ilan ettiği döneme girdik. Buna rağmen nasıl oldu da hükümet burnunun ucundaki Gülen cemaati mensuplarını ıskaladı? Öte yandan Genelkurmay da mı farkında değildi, yoksa bir şekilde göz mü yumuldu?
7 Şubat, 17-25 Aralık ve bu; hepsi çok büyük bir planın parçası. Bu büyük plan Soğuk Savaş’ın bitmesiyle başlamış bir plan. 90’lı yılların sonuna doğru Avrupa-Atlantik yapı Türk ordusunun pek çok alanda yeni stratejik opsiyonlara yöneldiğini gördü ve rahatsız oldu. Hiç unutmuyorum 1990’lı yılların sonunda sanırım ABD’nin ‘Armed Forces Journal’ isimli dergisinde Türk ordusu için ‘rising hegemon’ (yükselen hegemon) konulu bir makale yer almıştı. Sonraları Türk ordusunun neredeyse hizadan çıktığını, Atlantik yapıyla uyumlu olmayan stratejik yönelimlere girdiğine dair çok eleştiriler yazıldı. Ancak 2002 yılındaki iktidar değişikliğinden sonra Türkiye’nin tekrar Atlantik rotasına gireceği değerlendirildi. Ancak 1 Mart tezkeresi reddedilince neo-con iktidar bu hatayı kabul etmedi. İntikamları ağır oldu.
4 Temmuz 2003 günü Süleymaniye’de Türk askerlerine çuval geçirilmesi Silahlı Kuvvetler tarihimizde çok ciddi bir kırılma yarattı. Hani soruluyor ya bu darbe girişimine nasıl gelindi diye... Başına çuval geçirilen bir Silahlı Kuvvetler prestijini yitirir. Dış güçlerin manipülasyonuna açık hale gelir. O gün bugünkü yıkımın başlangıcı oldu. Arkasından 2007 sonrasında Ergenekon ve Balyoz başta olmak üzere kumpas davalar geldi. Tüm ulusal çıkar odaklı düşünen vatansever amiral, general ve subaylar FETÖ yapılanmasının desteği ile tasfiye edildi.
Ancak iktidarın kendi jeopolitik ajandasını yürütmeye başlaması ve devlet çıkarlarına aykırı jeopolitik oyunların farkına varmasıyla bu kez hizadan çıkan Türk ordusunun yerini 2013 yılından itibaren Türk hükümeti aldı.
- AK Parti iktidara gelmeden önce de TSK içinde her zaman bir ‘NATO’cu Avrasyacı’ çekişmesi vardı.
Tabii vardı. Hâlâ da var. FETÖ militanı Emre Uslu bu darbe girişiminden sonra ‘Avrasyacılar kazandı’ dedi. Bu aslında gerçekçi bir tespit. Eğer darbeciler kazansaydı Türkiye Atlantikçi jeopolitiğin bir parçası olacak ve büyük kayıplar verecekti. Kürdistan’ın ilanı, Güneydoğuda özerklik, Kıbrıs’ın kaybı gibi. Ben Türkiye’nin Avrasya ile Atlantik arasında bir denge unsuru olması gerektiğini savunan düşünceye sahibim. Zira NATO’nun ya da Atlantik cephenin Soğuk Savaş sonrası Türkiye çıkarlarına hizmet etmediği açıkça ortaya çıktı.
ABD, YENİ ROMA İMPARATORLUĞUDUR
- Fetullah Gülen’in kadrolarının belli bir misyon yüklenerek ABD’de yetiştirildiğini düşünüyorsunuz, doğru mu?
Tabii, kesinlikle. Eski Amerikan Dışişleri bakanlarından Colin Powell’ın özel kalem müdürü Wilkerson darbe girişiminden sonra şöyle dedi: ‘Amerika yeni Roma’dır. Hoşuna gitmeyen hükümetleri değiştirmek ister. Bunun için de oyun kurar. Sadece Reagan döneminde 58 tane gizli operasyonumuz olmuştur.’ Bu açık, yeni bir şey de değil. Bunu Pax-Britanica zamanında İngiltere de yapıyordu. Bütün büyük güçler diğer ülkelerde iktidardakinin dışında ikinci bir grup yaratırlar. Bana göre Türkiye’de Amerikan çıkarlarını koruyacak Türklerin sayısı belki görevi bu alanda hizmet etmek olan Amerikalılardan çok olabilir. Aynı şey ordu için de geçerli.
TANSU ÇİLLER BİLE ‘PAŞAM BU ÇOCUKLARI ATMAYIN’ DEDİ
- Gülen’in ABD’de insan kaynağı yetiştirmesinin önü açılırken Türkiye’de askeri vesayet kuvvetliydi. Dolayısıyla şöyle mi; Amerika bir taraftan askeri darbelerin önünü açıyor, bir taraftan da askerin çok güçleneceğini bildiğinden onların antitezini de destekliyor.
FETÖ 80’lerden sonra orduda gerçek örgütlenmeye geçti. 12 Eylül darbesi olduğunda Soğuk Savaş devam ediyordu. Bu darbe ABD ile uyumlu ve desteklenen bir darbeydi. Ona rağmen ABD, ordu içinde kendi kontrolünde bir grubun yetişmesini ve sürekliliğini istemiş olabilir. 12 Mart’ta önce sol kadrolar, 12 Eylül’de nerdeyse sol artı gerçek Atatürkçü kadrolar tasfiye edildi. Böylece ordunun devşirilmesi kolaylaştırıldı. 2007 sonrası Ergenekon, Balyoz ve diğer kumpas davalarla bütün Atatürkçü kadrolar götürüldü. Bu duruma siyasiler de karşı çıkmadı. Bundan 20 yıl önce Fetullah Gülen cemaati ile bağlantısı olan askerlerin ordudan atılması istendiğinde Tansu Çiller bile Genelkurmay Başkanı’na telefon açıp ‘Aman paşam bu çocukları atmayın’ diyebiliyordu.
LAİKLİK BASKISI SAYESİNDE GİZLENMEYİ ÖĞRENDİLER
- O dönemde TSK içindeki ‘dindarlığını kesinlikle göstermeyeceksin’ şeklindeki dayatma da bu grubun yeraltında kuvvetli bir biçimde örgütlenmesine neden olmadı mı?
Doğru, kesinlikle katılıyorum. Esasında o baskı olmasaydı, daha yumuşak bir geçiş ya da tolerans olsaydı belki FETÖ dediğimiz örgüt kendisini laik ya da Atatürkçü gibi gizleyemeyecekti. İfşa olmamak için içki bile içtiklerini itiraf ediyorlar bugün. Kendilerini çok iyi gizlediklerini söylüyorlar.
TSK ATLANTİK YAPININ DESTEĞİ YÜZÜNDEN SESİNİ ÇIKARMADI
- Silahlı Kuvvetler’in en büyük hatası bu muydu?
TSK’nın en büyük hatası içindeki bu yapılanmayı bildiği halde bu yapının arkasında Atlantik sistem olduğu için sesini çıkarmaması. Kanaatimce hegemonyadan veya yeni Roma’dan korktular. Buna iktidarın 2013’e kadarki pozisyonunu da ekleyelim. Bugün iktidara silah çekildiyse merminin namluya sürülmesinde FETÖ militanlarının o stratejik görevlere getirilmesinde rol oynayan iktidarın etkisi var.
Ancak bu arada iyi bir şey de yapıldı. Eğer iktidar polisteki temizliği yapmasaydı, 15 Temmuz gecesi çok farklı olurdu, çok ciddi kan dökülürdü. İktidar emniyetteki temizliği yaptı, Silahlı Kuvvetler’de de temizliğin başladığı haberleri basında yer aldıktan 6 gün sonra darbe geldi. Tabii bir hafta evvel Rusya ile ilişkilerin normalleşmeye başlamış olması da çok önemli faktör. Menderes’te gördük, Demirel’de gördük... Ne zaman ki iktidarlar Rusya ile yakınlaşmaya başlamıştır, mutlaka bir Amerikan/Atlantik müdahalesi olmuştur.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN ÜST AKLI YAŞAYARAK ÖĞRENDİ
- ‘Yeni Roma’ ya da ‘Atlantik yapı’ diye tanımladığınız şey ile Cumhurbaşkanı’nın ‘üst akıl’ dediği aynı şey mi?
Evet, kesinlikle. Ama Cumhurbaşkanı bu noktaya biraz geç geldi. Onun da iktidara getirilmesine yardım eden üst akıldı. Türkiye’yi bu şekilde şekillendirenlerdi getirenler. Ancak gerçeği yaşayarak öğrendi.
- Şöyle enteresan bir tablo var. Kemalist olduğunuz için önü kesilip kumpasa uğrayan sizler şimdi ideolojik olarak farklı uçlarda durduğunuz bu hükümetle benzer bir jargon kullanıyorsunuz. Daha ötesi darbe girişimi karşısında onlara sahip çıkıyorsunuz.
Devlete sahip çıkıyoruz. Cumhuriyet’e sahip çıkıyoruz. Çünkü bu gemide hep beraberiz ve gemi batıyor. Demokrasilere bakın. Amerika’da Cumhuriyetçi Demokratı sevmez, küfür de eder ama devlet meselesi oldu mu başka. Biz de devletimizi, bayrağımızı, vatanımızı sevmek zorundayız. Bu gemi battığı takdirde herkes batacak. 16. devlet bu. Devlet şu an ordusuz kalırsa, devletsiz kalırız. O zaman da kendinize yer arayın. Eğer o 15 dakika olmasaydı biz bugün bu görüşmeyi yapamıyorduk. Bambaşka bir Türkiye’deydik.
O TANKIN ÜSTÜNE ATLAYANIN İDEOLOJİSİ NE OLURSA OLSUN SAHİP ÇIKARIM
- Nasıl bir Türkiye olurdu o?
Humeyni’nin İran’ından beter bir Türkiye. Birincisi, dini bir devlet. Anayasa ve demokrasi kesinlikle askıya alınmış. Bakmayın o bildiride söylenen şeylere. Bu grubun akıl yapısını ve dehşetini birinci darbe dediğimiz kumpas davalarının iddianamelerinde gördük. Bir de halka ateş açılırken, 7 saat Meclisimiz bombalanırken gördük. Ağladım ben hüngür hüngür. Bir devletin yetiştirdiği, maaşını verdiği pilotlar, tankçılar... Hangi havayı soludular, hangi yemeği yediler, hangi suyu içtiler? Bu kadar hain insan içimizden nasıl çıktı? Tabii ki devletime sahip çıkarım, o tankın üstüne atlayan adamın ideolojisi ne olursa olsun ona sahip çıkarım. O adamlar olmasaydı bu vahşiler devleti ele geçirecekti. Bu aslında bir darbe değil içsavaş tetikleme provasıydı. Çok şanslıyız ki Türkiye bu işten sadece 246 şehitle çıktı. Binlerce kişi olabilirdi eğer birlik komutanları yalan emirlere inansaydı.
DENİZ HEGEMONYASINDA TÜRKİYE’Yİ İSTEMEDİLER
- Bu girişim sırasında gördük ki aslında Deniz Kuvvetleri böyle bir darbenin kalbinde olamıyor. O halde neden Balyoz kumpası büyük ölçüde Deniz Kuvvetleri’nin tasfiyesi üzerine kurulmuştu?
Walter Raleigh’in meşhur bir lafı vardır 1600’lü yıllardan; ‘Her kim ki denizleri kontrol eder ticareti kontrol eder, her kim ki ticareti kontrol eder dünyayı kontrol eder’. İşin özü bu. Küresel hegemonyanın anahtarı deniz ulaştırma yollarının tutulmasından geçiyor. Rusya dış ticaretinin yüzde 65’ini nereden yapıyor? Türk Boğazları üzerinden yapıyor ve bu geçişi kontrol eden Montrö rejiminin sahibi de Türkiye. Demek ki denizlerimiz ve Türk Boğazlarımız hegemonya için çok önemli. Bu arada son 20 yılda Doğu Akdeniz’in muazzam bir doğalgaz deposu olduğu ortaya çıktı. Ancak Atlantik yapı Türkiye’nin bu zengin alandan faydalanmasını istemiyor ve kabaca 100 bin kilometrekarelik bir alanı bize reddediyor. Öte yandan 1990’larda bir kuantum sıçraması yapan Deniz Kuvvetlerimiz sayesinde Türkiye egemen bir deniz uygarlığı ülkesi gibi hareket etmeye başlamıştı. İşte o dönemde Fetullahçı örgütlenme zehrini deniz kuvvetlerine zerk etmeye başladı. Deniz Harp Okulu 1994 mezunlarından 20 kişiye yakın FETÖ’cü aynı anda kurmay subay olmak için Deniz Harp Akademisi’ne giriyorsa donanma bir yandan büyürken bir yandan altı oyuluyor demektir. Biz kumpas davalarda 40 amiral ve 400 denizcimizi kaybettik. Olay bu kadar vahim.
CEMAATÇİ OLMAYAN BÜYÜKLERİMİZ BİZ TASFİYE EDİLİRKEN PROTESTO BİLE ETMEDİ
- Darbe girişimi sırasında bir koalisyon oluştuğunu düşünen yorumcular da var. Fetullahçı gruba destek veren ikbal peşinde tipler var mı mesela sizce? Akın Öztürk’ün bu eğilimde olabileceğini ileri süren emekli TSK mensupları oldu.
Aklı başında hiçbir genç bizim hayali bir darbe senaryosu ve sahte belgeler üzerinden yaşadıklarımızı gördükten sonra bir darbe teşebbüsüne bulaşmaz. Büyük rütbelilerden bazı katılanlar da belki aktif cemaatçi değiller ama bu darbenin başarılı olması halinde pozisyon almış olabilirler. Zira bu tipler, biz tasfiye edilirken protesto amaçlı istifayı bile göze almayıp sistemde kalmaya ve rütbe ve makam sahibi olmaya devam ettiler. Dolayısıyla darbeye doğrudan katılmayıp başarılı olurlarsa yer kaparım diye düşünmüş de olabilirler. Akın Öztürk Fetullahçı mı, değil mi bilemem ama o rütbeye gelebilmesi için yanındaki, altındaki ve üstündeki herkesi Balyoz’a eklediler. Onun bu dönemde Hava Kuvvetleri Komutanı yapılması çok şaibeli. Uçarak oraya gelmiş gibi.
Bir de benim anlamadığım şu. Saat 16.00’da istihbarat gelmişse bir darbedeki en kritik pozisyonlardan biri olan Hava Kuvvetleri Komutanı (Abidin Ünal) düğüne nasıl gider? Ben bunun cevabını veremiyorum.
- Ne yapması gerekiyordu?
Yapılacak en doğru iş, özel bir uçakla herkesi toplayarak Ankara’ya dönüp karargâhının başına geçmesidir.
- Hiçbir F-16 kalkmadan, tanklar yürümeden engellenebilir miydi 5-6 saat içinde?
Cuma günleri birliklerin en zayıf günüdür, hafta sonu tatili başlıyor. E tabii bunlar da birliklerdeki nöbetçileri kendi adamlarından seçmiş. Nöbetçiler öyle olunca, herkes tankını cephanesini almıştır. Kimisi baskına gideceklerini, kimisi tatbikata gideceklerini zannetmiş. Burada tabii yine de önemli olan çok sayıda birliğin buna kalkışmamış olması. En büyük şans o. Ama birlik komutanları bu hareketlenmeyi öğrendikten sonra neden televizyon kanallarına bağlanıp teker teker karşı olduklarını açıklamadılar? İşte o zaman kalkışma daha hızlı önlenebilirdi.
Ben olsam böyle bir olay olduğunda miğferimi giyer, silahımı alır, en azından birliğimin başına giderim. Megofunu alırım en kritik yere, medyanın olduğu yere giderim ki halk da görsün. Bunlar yapılmadı. Herkes sessiz kalmayı tercih etti.
- Sessiz kalmalarının sebebi ne?
Biraz sanki oyun nereye gidecek onu bekleme var. Darbeler tarihine baktığınızda hep böyle arada bir grubun olduğunu görüyorsunuz. 15 Temmuz’da bence 4 grup var. Bir, Fetullah’ın askeri olan, onun için ölmeye hazır grup. İki, Fetullah’ın askeri değil ama kumpas davalardan sonra onların her dediğini yapmaya alışmış bir grup var. Bu ikinci grupta bir kısım onların güçlü olduğunu ve kazanacağını düşünüyor olabilir. Üçüncü grup da tamamen sindirilmiş, hiçbir ideolojisi yok ve korkusu çok. Son grup vatansever ve devlete bağlı, ölmeyi göze alabilen grup. Mesela Özel Kuvvetler’deki emir astsubayı nasıl çekiyor alnından vuruyor darbeci komutanı. Bu çocuk ‘’sen kimsin’’ diyerek devleti koruyan bir hareket yapmıştır.
15 TEMMUZ TSK’NIN İDEOLOJİK ÇİMENTOSUNUN İSLAM OLAMAYACAĞINI GÖSTERDİ
- Darbe analizinizde askerler arasında kategorizasyon yaparken Kemalistlere hiç değinmediniz. Tamamen enterne edilmiş durumdalar mı?
E çok açık. 12 Mart solcuları, 12 Eylül solcuları ve öne çıkan Kemalistleri tasfiye etti. Kumpas davalar ise Kemalistleri kökünden kazıdı. Benim tabii Kemalistlerden kastım devlet için, bu ülkenin kurucu değerleri için mücadele edebilecek kişiler. Bunlar şu an minimize edildi. Ama görüldü ki devleti koruma refleksi içinde hareket eden dördüncü grup bunlar arasından çıktı. Her şeye rağmen TSK içindeki Kemalist ideolojinin yıkılmadığına ancak enerjisinin azaldığına inanıyorum. İdeolojisi olmayan ordu ayakta kalamaz. Fetullahçılar da bu darbeyi ideolojileri olduğu için planlayabildiler. Kumpas davalarla TSK’nın çimentosu olan Kemalizmi ortadan kaldırınca, ortaya boşluk çıktı. Ama bu darbe girişimiyle bu çimentonun İslam olamayacağı da ortaya çıktı. Fetullah’ın ideolojisi İslam’dı ama gitti İslamcı hükümete karşı savaştı. Artık herkesin bir araya gelip Cumhuriyet’in kurucu ilkelerine dönme zamanı.
- Size göre Türkiye’nin daha güçlü bir devlet olabilmesi için Atlantik yapıyla işi olmayacak mı?
Ben olaya çıkar odaklı bakıyorum. Ben ne veriyorum, Atlantik sistem bana ne veriyor? Ben Atlantik yapıyla ilişkilerin kesilmesine karşı değilim. Ancak ilişkiler spektrumunda tabi bir frenleme gerekebilir. Zira mevcut durum bize çok zarar veriyor.
- Yani NATO’dan çıkalım diyorsunuz.
Fransa Charles De Gaulle zamanında, Mart 1966 da askeri kanadından çıktı. Yunanistan 1974’de benzer şekilde askeri kanadından çıktı. Sonra her ikisi de yıllar sonra geri döndü. Şu an NATO Türkiye’nin lehinde çalışmıyor. Kürecik’teki radar Türkiye’nin lehine midir, aleyhine midir? En basit soru. Soğuk Savaş sırasında Türkiye Karadeniz’de bir tek NATO tatbikatı yapmadı çok doğru bir stratejiyle. Bugün NATO Karadeniz’de sürekli varlık göstermek için Türkiye’ye büyük baskı yapıyor. Demek ki çıkar dengesine bakıp karar vermek gerekir.
RUS UÇAĞI DÜŞÜRÜLDÜĞÜNDE DAVUTOĞLUBAŞBAKAN OLMASA ERDOĞAN FARKLI TEPKİ VERİRDİ
- Hükümet bugün diyor ki ‘Rus uçağını da Fetullahçı pilot düşürmüştü’.
O uçak düşürüldüğünde çevreme bu bir FETÖ operasyonu dedim. Bunlar asimetrik etki yaratan taktik eylemlerdir. Sonuçları jeopolitik düzeyde hasar vericidir.
- Uçağın düşürülmesinin ardından Putin çok sert tedbirler alırken hükümet Rusya’ya o yüzden mi tonunu hiç yükseltemedi?
Yükseltemez çünkü bunun bilindiğini zannediyorum. O dönemde eğer Davutoğlu başbakan olmasaydı Cumhurbaşkanı Erdoğan farklı açıklama yapardı diye düşünüyorum.
- Davutoğlu’nun nasıl bir fonksiyonu vardı sizce?
Davutoğlu’nun Atlantik yapıya daha yakın olduğunu düşünüyorum. Niçin tasfiye edildi?
- E ama bugüne kadar özellikle Batı’da Davutoğlu hep en koyu İslamcı damara ve ideolojiye sahip AK Partiliymiş gibi tasvir edilmedi mi?
Farklı yakıştırmalar da oldu. Bayan Clinton ile ‘’High Five’’ resmi zihinlerimizde. Ama asıl sorun bu değil. İslam’ın bir dolu çeşidi var. Atlantik İslam’ı var, Suudi İslam’ı var. İran İslam’ı var. Zaten olayın kökeni bu. Eğer siz bir dini ideoloji haline getirirseniz karmaşanın içine girersiniz.
Amerika’nın şu gerçeği görmesi lazım; Türkiye bir Afrika ülkesi değil. Kurucu değeri laiklik olan bir ülke. Cumhurbaşkanımızın 2011 de Kahire’de yaptığı laiklik konuşmasını hatırlayın. ABD’nin de bunu görmesi gerekir.
- Görmüş müdür peki?
Bence gördü. Bu darbenin başarılı olmaması çok önemli ders verdi Amerika’ya. NATO’nun eski Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanı James Stavridis bir yazı yazdı. ‘Aman Türkiye’yi kaybetmeyin’ diyor ve hasar kontrolü tavsiye ediyor. Şu an Amerika’nın aklı selimle hareket etmesi gerekiyor. Neo-con dönemi olsaydı kim bilir neler olurdu? BOP’un haritasını yapan, Blood Borders’ı yazan Ralph Peters hemen ‘bu darbe olsaydı iyi çocuklar kazanacaktı’ dedi.. Fetullah Gülen denen örgüt lideri FBI’ın korumasında, CIA’in eski operatifi Graham Fuller gibi tiplerin korumasında yıllardır. Derin Amerika onu destekledi. Obama’nın daha akıllı davranacağını düşünüyorum. Aklı başında bir Amerikan hükümeti böyle bir darbeci grubu desteklemez çünkü kendi halkına ateş açan bir grubu desteklemek Türk-Amerikan ilişkilerinin sonunu getirir.
- Sizce ABD artık iade noktasına gelecek mi Gülen’i?
Benim kanaatime göre iade edecek. Medyada biliyorsunuz ‘kullanışlı aptal’ diye bir kavram dile getiriliyor. Amerika işte aynen öyle kullanır sonra bırakır bu tipleri. Amerika aynı zamanda mert düşmanlarına da saygı duyar. Türk halkına ateş açan silahlı bir örgütün liderini koruyor durumuna düşeceğini de sanmıyorum.
KÜRT KORİDORU DENİZE AÇILIRSA İNCİRLİK’E GEREK KALMAZ
- Türkiye iki senedir PYD kuzey Suriye’de sıcak denize açılmasın diye mücadele veriyor. 15 Temmuz’un bununla da ilgisi olabilir mi?
Yüzde yüz ilgisi var. Azez-Cerablus hattı düştüğü anda Amerika’nın güdümünde muazzam bir stratejik ortak yaratılacak. Bazıları ikinci İsrail diyor, katılıyorum. Akdeniz’e sahili olan o devlet kurulduğunda Türkiye’nin stratejik önemi biter. İncirlik falan kapanır. 3 mil sahili olsun yeter. Kürdistan veya ne diyeceklerse bir Amerikan hava üssü ve deniz üssü kurulur, iş biter. Bu durum sadece bizde değil Rusya ve İran jeopolitiğinde de onarılmaz hasarlar açar.
Kaynak: