Merhabalar,
Derler ki; insan 3 kere doğarmış. İlki annesinden,18 yaşında tercihlerinden ve 40’ında hatalarından.
Bana göre bir insanın gerçek doğumu, iç huzursuzluğu başladığında ne yapsa da mutlu olamadığında başlıyor. Bu da bazen büyük bir travmayla bazense, zihinde bir’’ şimşek çakması’’yla ortaya çıkıyor ve genellikle de uzun süren, çok sancılı bir doğum süreci oluyor.
Ben 25’imden sonra doğmaya başladım mesela…
Tercih yaşımda önemli kararlar verdim. Bir yol çizdim kendime ama sonrasında tam olarak özümü bulmaya vardıramadım yolumu. Yaşadığım bir sağlık sorunu sonucu kendi içime yolculuğa çıktım.
Deri çanta, kemer imalatı yapan bir firma da yöneticilik yapmaya başladım yıllar öncesi. 250’e yakın personelimiz vardı. Hiyerarşiyi çok önemserdim o zamanlar. Kuruluşundan bu yana orda çalışan muhasebeden sorumlu bir bayan vardı. Yeni biri, firmaya geldiğinde çok çabuk kabule geçilmez bilirsiniz. Yaşıt olmamız işleri biraz daha zorlaştırdı. Her ikimizde de egolar tavan yapmış durumda. İkinci haftam dolmuştu ki, sekreter ve bir diğer personel o bayanla ilgili şikâyetlerini dile getirdiler. Dinledim ve sorunu çözeriz dedim. Aramızda çok bariz soğuk bir rüzgâr esiyor zaten, bir hışımla odama geldi bir gün sonrası. ’Sekreteri zaten sevmiyorum bazı kurallardan bahsediyor bana izah eder misin’’ dedi. Tavrı o kadar sertti ki aynalama yapıp aynı şekilde cevap verdim. ’’Onlarda zaten seni sevmiyorlarmış’’.
‘’Ayrıca seni de sevmedim,’’ dedi. Durdum, bir dakikalık sessizlikten sonra gülümseyerek‘ ’otur o zaman çay içelim ve bütün bu durumları konuşalım’’, dedim. Bir saati geçkin son derece samimi sohbetimiz oldu. Sorunlarımızı çözdük ve iki iyi mesai arkadaşı olduk. Ben oradan ayrıldım,(nedenini başka bir yazımda paylaşacağım) sonra o ayrıldı ve aradan 10 küsur yıl geçti hala güzel bir dostluğumuz var. Kendini olduğu gibi net bir şekilde ifade etmesi dostluğumuzun katmerlenmesine sebep oldu. Ailesiyle de tanıştığımda fark ettim ki bu ailede çocuklar adam yerine konuluyor adam olması beklenildiği gibi…
O gün yaşadığım o olaydan çok önemli bir tecrübeyi heybeme atmıştım. Hepimizin kendini ifade etme şekli farklı olabilir. Kişi, karşı tarafı tamamen yanlış anlıyor ve yanlış değerlendiriyor olabilir. İnsan, aklından her ne geçiyorsa bunu karşı tarafa açık sözlülükle ifade ettiği zaman çözülmeyecek sorun yoktur diyorum tecrübelerimden.
Bir kere aklından geçeni olduğu gibi karşı tarafa aktarmış oldun, için müthiş rahat. Günlerce o yükü taşıyıp da; acaba şöylemi konuya girsem, şu kelimeleri mi kullansam? Doğru olan nedir ki? diye beynini kemirip durmadın. Sen kendi tarzın neyse kendini o şekilde ifade ettin ve huzurlu musun olay budur.
Çocuklar esas özümüzdür, kendileridir demiştik ya... Bir çocuğa ne sorarsanız sorun, kendi cevabını verir. Bizim gibi önce enine boyuna düşünüp, toplayıp, çıkarıp, bölüp öyle cümleye dökmezler.
Bir yaz tatilinde kız kardeşim ailesiyle İstanbul’a geldi. Yanımızda da bir arkadaşımla pierre lotti ‘de oturuyoruz. Oğlu 4,5 yaşındaydı o vakit. Biz oturduk o ayakta kaldı, ‘’nereye oturacağım anne? ‘’dedi.
Annesi de arkadaşımın yanındaki boş sandalyeyi gösterip, ‘’eee orası boş ya Ebru teyzenin yanına otur’’ dedi. Çocuk Ebru’ya baktı ve ‘’ben o’nu sevmiyorum, oraya oturmam’’ dedi. Aynı anda hem anne hem baba çocuğa hücum etti. ‘’Ayıp oğlum! hiç öyle denir mi? Bir daha sakın böyle bir şey duymayalım!’’ diye uyarmaya çalıştılar. Korkuyla utanma arası bir yüz ifadesiyle oturdu ve sustu.
Daha fazla olumsuz etkilenmesin diye konuşmayı akşama bıraktım.’’Ebru teyzeyi neden sevmedin bana anlatır mısın teyzeciğim?’’ dedim.’’ Tanımıyorum ya onu söyledim ben ‘’dedi.’’ Ebru teyzen seni çok sevmiş ve seninle sohbet etmek istemişti aslında’’ dedim. ’Sonra ki geldiğimizde yapalım o zaman ‘dedi.
Sorulmadı ki, neden sevmiyorsun, aslında bunu mu demek istedin?
Sonra çocuk büyüdüğünde açık sözlü, ne istediğini bilen biri olsun isteriz. Oluyordu işte, engelledin.
‘’İçimden bir ses dedi ki; söyle içinde kalmasın! Ama sustum, keşke söyleseydim aahhh o an geri gelmez ki…’’
Hepimize çok tanıdık geldi bu cümleler değil mi?
Bir düşünelim mi, kimlere aslında neler söylemek istiyoruz da söyleyemiyoruz. Peki neden? Ne kaybederiz? Arkalarından onca şeyi düşünen de biziz. İç sesimiz özümüzden gelmiyor mu?
Haa bir de’’ şeytan diyor ki’’ var sakın ona uymayın. Özünü bulmuş olan insan özden gelen iç sesini tanır.
D-kapısında sohbete devam edeceğiz…
Sevgiyle kalın.
ÖZ’de kalın…