İstanbul’da Ramazan ayı girince bir hayli akşamcılar,sarhoşlar,ayyaşlar mübarek aya saygı göstermiş olmak için rakıyı bırakırlar, tam bir ay içmezlerdi. Bunlar bayramın birinci günü perhizi bozarlar, itiyatlarına devam ederlerdi.
Kendilerini rakıya vermiş alkolik olmuş halk arasında ayyaş tanınmış bazı sarhoşların bayramın birinci günü Edirnekapısı dışarısındaki sağ köşedeki bahçeli kahvede birleşirler, birer, ikişer çakıştırdıktan sonra toplu bir halde Otakçılara giden caddenin solunda mezarları bulunan Bekri Mustafa ile ahret yoldaşı ve toprakaltı komşusu günde 150 dirhem afyon yediği halde 134 sene yaşayan Urfalı meşhur afyonkeş Hacı Ahmet Ağanın kabirleri üzerinde bir tören yaparlardı.
Bunlara bazı gençler ve meraklılar katılır ve bir çocuk kafilesi de onları takip eder, uzaktan seyirci olurlardı.
Peki kimdi bu Bekri Mustafa
Hayatı hakkında bilinenler oldukça sınırlı bulunan Bekri Mustafa, XVII. yüzyılın ilk yarısında IV. Murat devrinde (1623-1640) yaşamış ve yaşadığı devirden itibaren şöhret bulmuş bir“kahraman”dır.
Kaynakların ve anlatmaların gösterdiğine göre yaşadığı devirde halk tarafından saygı duyulması ve hürmet görmesinin yanında Bekri Mustafa, Sultan Murad’ın muhasip ve nedimlerinden olmasıyla da sarayın da iltifatını kazanmıştır. Hakkında fıkralar nakledilen Bekri Mustafa’nın haricinde, kendisinden sonraki devirlerde yaşamış ve aynı adı taşıyan başka şahıslar da olmuştur. Bekri Mustafa adına birkaç mezar taşı mezar yeri söz konusu edilmektedir. Yasağın olmadığı ya da delinemediği bir toplumun Bekri Mustafa’sı olamaz. Bekri Mustafa, yasağı delme başarısıyla sembol olmuş bir “kahraman”, bir fıkra tipidir. Kendisi gibi yaşayanlar için temsilcilik, sözcülük ve liderlik yapmıştır. Bu toplumsal onay, onu öne çıkarırken Bekri Mustafa temsil ettiği insanlar ve yaşama biçimleri için fırsatlar oluşturup yeni alanlar açmıştır. Toplumun kimi kesimi tarafından bir “baba” olarak kabul edilirken bir kesimi tarafından “evliya” mertebesine çıkartılmıştır. Sanıldığı gibi Bekri Mustafa, yersiz, yurtsuz derbeder biri değil. Su yalaklarında sızan, küfeliklerden sayılmaz. Onu sarhoşların piri, "evliya" sayanlar çok. İçkiye ilişkin ne kadar fıkra varsa, yıkmışlar Bekri Mustafa'nın üzerine, Nasıl olsa mezardan başını kaldırıp itiraz etmeyecek.
Bildiğiniz gibi, IV. Murat, içkiyi, afyonu, kahve ve hatta kahvehaneleri bile yasaklayan hükümdar. Onun zamanı, bu kurallara uymayanların kellelerinin alındığı zamanlar. Bu dönemde Bekri Mustafa kesin kurallara rağmen sürekli içen bir insan. IV. Murat bir gün veziri ile beraber binmiş kayığa, denizde açılmışlar. Fakat bakar ki kayıkçı bir testi çıkarmış başlamış içkisini içmeye. IV. Murat, Bekri Mustafa'ya;
-Uzat testiyi de ben ve arkadaşım da içelim, demiş. Bekri karşı çıkmış:
-Sizin gibi beyzadeler bunu içemez su değil. bunun içindeki rakıdır. Hem beni hem kendinizi yakarsınız, demiş. Israr üzerine testiyi padişaha uzatmış. Padişah bir yudum içip, vezirine vermiş. Bekri'ye sormuş:
-Padişahtan korkmuyor musun sen? Bekri:
-Korkarım ama padişah içkiyi karada yasakladı. Denize kim bakacak? Beni burada kimse görmez, demiş. Padişah:
- Peki ya ben haber verirsem ne olacak, diye sormuş.
-Veremezsin, sen de benimle beraber içtin ikimizin de kelleleri düşer.
-Peki ya ben padişah yanımdaki de Bayram Paşa ise?
Bekri Mustafa kürekleri elinden bırakıp kahkahayı basmış:
-Ben demedim mi size göre değil bu diye. İki yudum rakı içtiniz biriniz padişah biriniz vezir olmaya kalktınız. Biraz daha içerseniz sümme haşa biriniz Allah olacak diğeriniz peygamber.
Sandaldakinin gerçekten padişah olduğunu öğrenince de "buyrun ağalar cenaze merasimine" demiş. Bu tatlı dili sayesinde kellesini kurtarmış.
Gelelim Ayasofya imamlığına
Bekri Mustafa, yoksul bir mahallede “Küçük Ayasofya Camii’nin önünden geçmektedir... O sırada musallada bir tabut vardır, fakat namazı kıldıracak imam ortalarda yoktur.
Cemaatin, beklemekten canı sıkılır ve başında kavuğu, sırtında cübbesiyle oradan geçen Bekri Mustafa’yı “hoca” zannederek namazı kıldırmasını söylerler.
“Yok, ben hoca değilim” dese de, dinlemezler ve zorla öne geçirirler.
Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına bir şeyler fısıldar.
Cemaat, ölüye ne söylediğini merak eder.
Bekri Mustafa gülerek cevaplar:
“Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahirete gidiyorsun. Eğer orada, bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam oldu dersin. Onlar durumu anlar...” dedim.
Seksen altı yıl sonra tekrar cami olarak ibadete açıldığı bu günlerde Ayasofya’da ilk Cuma namazında imamlık yapan Diyanet işleri başkanının hutbede sarf ettiği sözlerin ardından bu fıkra biraz daha anlamlı oluyor sanırım.
Günümüzde Eminönü semtinde de türbesi olan Bekri Mustafa belki ayyaşlar ve sarhoşlar yürüyüşü şeklinde olmasa da Hoşgörü ve Değerler yürüyüşü adı altında tarihteki güzergahında bulunan Itri’nin de mezarının ziyaret edildiği geleneksel bir anma yürüyüşü organize edilebilir.