100 TL’lik banknotlara resmi basılan İtri’ye 20 TL lik değer verilecek mi ?

Itrî, asıl adı mustafa, Buhurizade Mustafa Efendi olarak da bilinir (d. 1640?, İstanbul -ö. 1711/12, İstanbul), klasik Türk müziğinin en büyük bestecilerindendir.

 

Dedesi ya da babasının buhurculuk yaptığı, lakabının buradan kaynaklandığı sanılır. Yaşamının ilk yıllarına ilişkin ayrıntılı bilgi yoktur. Başlıca müzik öğretmeninin Hafız Post olduğu söylenirse de, bu kesin değildir. Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Cami Ahmed Dede Efendiye (ö. 1671′) bağlanan Itrî, IV. Mehmed döneminde (1648-87) hanende olarak saraydaki fasıl heyetine alındı. Bestecilikte gittikçe yayılan bir ün kazandı. Müzik düşkünü padişahlardan büyük ihsanlar aldı; padişah musahipliğine kadar yükseldi. Kırım hanı I. Selim Giray da onun hayranlarındandı. Itrî’ye, oldukça kazançlı bir iş olan esirciler kethüdalığı verildi. Bu işi, dünyanın dört bir köşesinden getirilmiş esirlerden, çeşitli ülkelerin geleneksel müziklerini dinlemek için istemiş olduğu rivayet edilir. Uzun yıllar Enderun’da ders veren Itri, 1690’a doğru saraydan ayrıldı. Bu tarihten sonra yaşamına ilişkin kesin bilgi yoktur.

 

Bini aşkın beste yaptığını yazan kaynaklar varsa da, günümüze iki kâr, on üç beste, sekiz ağırsemai, beş yürüksemai, dört saz eseri ve 10 dinsel yapıt olmak üzere, toplam 42 yapıtı ulaşabilmiştir. Bunların her biri, türlerinin en yetkin örneklerindendir. Cami müziğinin en parlak iki yapıtı olan Bayram Tekbiri ve Salat-ı Ümmiye bütün islam dünyasına yayılmıştır. Nât-ı Mevlânâ’sı Mevlevi ayinlerinin başında günümüze değin okunagelmiştir. Itrî’nin Mevlevi müziğinin başyapıtlarından olan bir başka parçası da Segâh Mevlevi Ayinidir. Dinsel yapıtlarından Mâye Cuma Salatı ve Dilkeşhaveran Sabah Salatı da önemlidir.

 

Dindışı yapıtlarının en büyüğü, Türk müziği repertuvarındaki en işlenmiş ve yetkin yapıt olan Neva Kâr’dır. Dindışı yapıtları arasında da “Câm lâlindir senin, âyine rûy-ı enverin” (hisar beste), “Dil-i pür-ıstırabım mevce-i seylâbdır sensiz” (hisar ağırsemai), “Hem sohbet-i dildar ile mesrur idik ol dem” (pençgâh beste), “Nevruz erişti bağa, şarab istemez misin” (ırak ağırsemai) sayılabilir. “Tuti-i mucize-gûyem ne desem laf değil” dizesiyle başlayan segâh yürüksemai ise Itrî’nin en ünlü yapıtıdır.

 

İsmini kulaklarımıza aşina olduğu İtri ile ilgili bu bilgilerden sonra günümüzde kendisi ile alakalı bu yazıyı yazma sebebime gelelim, Türk sanat tarihi ile ilgili bu kadar önemli bir şahsiyet olan Itri’nin bilinen mezar yeri Eyüpsultan İlçemizin Fatih ile sınır komşusu olan Defterdar Mahallesi’nde kimsenin de pek bilmediği bir köşe başında bulunmaktadır.

 

Hatta o kadar bilinmemektedir ki dışarıdan gelen bir yabancı olarak mahalleliye sorsanız büyük bir kısmı ilk defa sizden duyar Itri’nin mezarının bu mahallede olduğunu.

 

Şimdi düşünelim biraz. Neden bilmez ? Mahalleli bile bu kadar önemli bir şahsiyetin kabrinin burada olduğunu. Sanata ilgi mi duymaz?  Kabirler ilgisini mi çekmez? Tarihe merakı mı yoktur? Yada hiç birisi mi? Sınırlarındaki Eyüpsultan Cami ve sayısız türbe ile bu alanda birçok yerden ziyaretçisi olan bir ilçe belediyesinin bu konuda da hassas olması gerekmez mi? Musiki üzerine çalışmalar yapan Eyüp Musiki Cemiyeti en azından yılda bir de olsa İtri eserlerini seslendirse ve Eyüpsulan İtri ismi ile de anılsa fena olmaz mı?

 

Aslında yapılacak etkinlik ve tanıtımlar çeşitlendirilebilir.TV dizilerinin çekildiği mahallelere ziyaretçi akınının olduğu günlerde bir mahallede bu sebeple ziyaret edilse fena olmaz sanırım.

 

Eyüpsultan ilçesinin pek bilinmeyen biraz kenarda kalmış biraz da küçük olması sebebiyle pek hizmet alamayan bu mahallesi belki bu sebepten hizmet almaya bile başlayabilir.

 

Belki de muhtarlığın bir farkındalık yaratması gerekir diye düşünüyorum.

 

Önümüzdeki günler gösterecek 100 TL’lik banknotlara resmi basılan İtri’ye 20 TL lik değer verilecek mi ?