Selanikli Bir Yetim Çocuk ...

Çok küçük yaşta yetim kalmıştı…

Üstelik çok yoksuldu…

Okudu, vatanını sevmeyi öğrendi… Ve onun için gerekirse can vermeyi….

Dünyayı anlamaya gayret etti… Tek sevdası olan halkının gücüne inandı…

Halkının o günlerdeki sefaletten kurtulabilecek gücüne çok güvendi…

Halkı ve vatanı için “… hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin bir şarkı söyler gibi ölebilirdi…”

Yılmadan savaştı, mücadele etti… Anlattı…

Savaşırken bile gücünü sultanlardan, şeyhlerden, ağalardan değil halkından aldığını göstermek için; imzasını hep “Heyet-i Temsiliye Namına…” attı.

Kazandı…

Bu coğrafyanın binlerce yıllık zift karanlığından çekti çıkardı ülkesini…

Ve bir daha ortadoğunun o kapkara bataklığına girmesin diye ülkesi; çağının çok ilerisinde bir devlet kurdu…

Türk, Kürt, Arnavut, Boşnak, Laz, Çerkez, Alevi, Sünni demedi…

“Yurttaşlarım” dedi…

Onun kurduğu devlette hiç kimse “kul” değildi… Yurttaştı…

O kadar ki…

Isparta İslamköy’den çıkan bir köylü çocuğu,

Ya da Kayserili bir tornacının oğlu,

Veya, Rizeli bir denizcinin, Kasımpaşa’da doğan oğlu,

Bu ülkenin okullarında okudular…

Yükseldiler…

Bakan, Başbakan ve hatta Cumhurbaşkanı oldular….

Ve onlar gibi binlercesi… Hiç kimsenin hiçbir imtiyazı olmadan…

Tam da onun istediği gibi…

Sırf bunun için bile bunların, her gün beş vakit kıldıklarını söyledikleri namazlarında bu insana bir “Fatiha” okumak yerine, onun kurduğu cumhuriyeti yıpratmaya çalıştıklarını söylemeye dilim varmıyor…

Bunların hepsi geçecek elbette…

Geleceksiniz Mustafa Kemal’in sözüne, öngörüsüne, vizyonuna…

Nasıl mı geleceksiniz?

Döneceksiniz, çabalayacaksınız, çabalayacaksınız, döneceksiniz… Yine geleceksiniz…

Radyoda bir Rumeli türküsü çalıyor:

“Vardar Ovası, Vardar Ovası…”

Gözlerim dolu dolu…

Selanikli o yetim çocuğu düşünüyorum…

Dünyayı yerinden oynatan o yetim çocuğu….

Öldüğünde elliyedi yaşındaydı…

…Ve o kadar yalnızdı ki…..