GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE HALKIN EKMEĞİ

17 Ağustos Marmara depreminden sonra başladı Halk Ekmek ile tanışıklığım. Düzce’de açılan bir çadır kentte gönüllü olarak 3 Ay kadar kalmış oradaki depremzedelerin yaralarını sarmalarına yardımcı olmaya çalışmıştık. Bulunduğumuz çadır kente ekmek İstanbul Halk Ekmek Fabrikasından geliyordu. Aslında mesafeden dolayı günlük gelmediğinden pek taze olmuyordu ama imkanların kısıtlı olmasından dolayı bu önemsiz kalıyordu. O günlerde anlamıştım Halk Ekmek Fabrikasının önemini ve Devletin kuru ekmeğinin bile halkın gözündeki yansımasını.

 

“İHE’de ekmek üretimi 26 Ağustos 1978'de başladı. Kaliteli, sağlıklı ve hesaplı hizmet... İstanbul Halk Ekmek A.Ş. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından, İsta nbul halkına daha iyi hizmet vermek ekmek fiyatlarında aşırı ve haksız uygulamaları önlemede etkin olmak maksadıyla kurulmuş bir İktisadi teşekküldür. Özellikle dar gelirli insanlarımızın, azımsanmayacak miktarda kazancının cebinde kalmasını sağlayan Halk Ekmek, bunun yanı sıra ekmek ve diğer unlu gıdaların kalite standardının oluşmasında da önemli bir misyon üstlenmektedir.”

 

Son günlerde bir tartışmadır gidiyor, Halk Ekmek Büfelerinin sayısının artmasıyla ilgili. AKP ve MHP’li üyeler sayısal çokluklarını birçok öneride olduğu gibi bu öneride de Başkanı çalıştırmamak adına kullanmak istediklerinden (Ekrem İmamoğlu’nun iddiası bu şekilde) şimdilik büfe sayılarının artması mümkün görünmüyor. Sebep ne olursa olsun günümüzde geçim sıkıntılarından kaynaklı insanların en azından ucuz ekmek alabilmek için büfelerin önünde uzun kuyruklar oluşturuyor olması hem sağlık açısından uygun görünmüyor hem de alım gücünün ne kadar düştüğünü gösteriyor. İnsanların ekmek alabilmek için uzunca süre kuyruk beklemesi vicdanlarda bir sızıya yol açıyor.

 

Ekmek, başlangıçtan beri insan hayatının vazgeçilmez bir öğesi. İnsanlık tarihine göz attığımızda bulunduğu ve kullanılmaya başladığı tarihten bugüne insanoğlu ekmekten asla vazgeçmemiştir. Besin değeri kolay ve ucuz elde edilebilir olması ekmeği insan için vazgeçilmez yapmıştır. Ekmeğin tarihine baktığımızda medeniyetlerin tarihi kadar eski olduğunu görürüz. Ekmek ile ilgili kabul gören en eski hikâyeye göre ateşin bulunması ile birlikte ilk insanlar ıslatılıp kendi haline bırakılan buğday kırmasında gözeneklerin oluştuğunu görmüş ve gözenekli kütleyi sıcak taşlar üzerinde pişirdiklerinde lezzetinin arttığını fark etmişlerdir.

 

Hadi şimdi biraz tarih sayfalarını karıştıralım;

Tanrı Mithra, Asya’da doğan ve Roma’da yüceltilen bir Tanrıdır. Güneş Tanrısı’nın verdiği görevle dünyada yaşamı yaratma misyonunu üstlenmiştir. Campbell, Batı Mitolojisi isimli kitabında insanlığın ve başağın doğuşunu şöyle anlatır:

“Mithra’nın yaşamı yaratması için Tanrılar huzuruna bir kozmik boğa gönderirler. Mithra bu boğayı tuttuğu gibi yere çalar ve bir eli ile burun deliklerini kavrayıp boğazını bıçakla keser. İşte dünyadaki tüm yaşam bu boğadan meydana gelir. Boğanın toprağa dökülen kanlarından asma dalları yeşerir ve üzüm verir. Kemiklerinin içindeki iliğin yere düşmesi sonucunda da topraktan başak ve  buğday çıkar. Mithra’nın doğumu 1000 yıl öncesine kadar bazı inananlarınca Noel olarak kutlanıp, boğa kurban edilir ve kanının temsili olarak şarap içilip, ekmek yenilirdi.

 

“Mukaddes insan olan, 
yerin ve göğün bereket işareti olan ekmeğe hürmet ediniz”

Hz. Muhammed (S.A.V.)

Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam Kültüründe de ekmeğin özel bir yeri vardır. Kutsal kitaplarda ekmekten söz edilmektedir. Museviliğin kutsal kitabı Tevrat’ta Göç bölümü anlatılırken (12:8-9 ve 12:34’te) ekmekten söz edilir. Metine göre Tanrı(Yahve/Yehova) İsrailoğulları’nı yurtlarından edip, kovdukları için Mısırlılar’a kızar ve her Mısırlı ailenin ilk çocuğuna felaket yağdırır. Burada Museviler atlanır, onların çocuklarına bir şey olmaz. Bu nedenle Museviler buna şükran göstermek için Museviler’in en büyük erkek çocukları kelime anlamı “üzerinden geçme,    atlama” olan Pesah bay-ramı arifesinde oruç tutar. Bayramda ise özel olarak hazırlanan hamursuz “ matsa/matzoh ekmeği” yenir. 

Bunun nedeni Museviler ’in yeniden çıkıp, anayurtlarına dönerken vakitleri olmadıkları için yolda pişirdikleri ekmekler mayasızdır. Buradaki hamursuz kelimesi mayasız anlamında kullanılır. Bu ekmek bir bağlamda özgürlük ve kurtuluşun simgesi olarak da Musevilik inancında yer bulmaktadır

 

Ekmek ile ilgili hadisler
Veysel Karaköse’nin yayına hazırladığı Diyanet İşleri Başkanlığı İstanbul Haseki İhtisas Eğitim 
Merkezi’nce hazırlanan ve 1986 ‘da yayınlanan “Hadislerde İslam” kitabında ekmek ile ilgili şu hadislere yer verilmektedir:

 

“İbn Abbas (R.A.) der ki; Resulullah (S.A.V.) vefatına kadar elenmiş halis un-dan ekmek yemedi. ve ailesi birçok geceler akşam yemeği yemeden yatarlardı. Çoğu zaman arpa ekmeği yerlerdi.”“Sad oğlu Sehl(R.A.) şöyle der; Re-sulullah (S.A.V.) peygamber oluşundan vefatına kadar elenmiş halis undan ekmek yemedi
 

“Ümmü Eymen (R.A.) şöyle der; 
Unun kepeğini çıkartarak Hz. Peygambere ekmek yaptım. Beyaz ekmeği görünce ‘Bu nedir?’. Sana Habeşistan’da yaptığımız ekmek gibi elenmiş undan ekmek yapmak 

 

Tüm bu örneklerden de anlaşılacağı üzere kendinizi nasıl tanımlıyorsanız tanımlayın, hangi dine, siyasi görüşe, sosyal statüye ait olursanız olun ekmek mutlaka hayatınıza dokunmuştur. Ekmek hiçbir siyasi düşüncenin üstünlük kurma aracı olmamalı, hiç kimse bak ekmeğini de ben veriyorum egosuyla tatmin olmamalıdır. Bırakın insanlar başlangıçtan bugüne vazgeçilmezi olan ekmeğe muhtaç olmasın, en azından evine askıdan alma ihtiyacı da hissetmeden kolayca götürebilsin.

İstanbul Büyükşehir Meclisindeki tüm siyasi partilerin meclis üyelerine bir şekilde ekmek ile siyaset olmayacağını her kim garibanın ekmeği ile oynar ise sonunda lanetleneceğini ve Hz. Peygamberin sözünü hatırlatarak EKMEĞE HÜRMET ediniz.